Eyyûbîlerde Mezâlim Mahkemeleri ve Dârü'l-Adl

Ayşe Dudu KUŞCU

Öz


Mezâlim Mahkemeleri, İslâm Tarihinde daha ziyade normal mahkemelerde halledilemeyen
olağanüstü davalara bakan “mahkemeler üstü bir mahkeme” gibi işlev görmekte idi. Bu
mahkemelere genellikle halife veya hükümdar ya da adaletin tevzii hususunda onlara vekalet
edebilecek liyâkatte kişiler başkanlık ederlerdi. Hz. Muhammed döneminde şekillenip Dört
Halife döneminde kurumsallaşan bu mahkemelerin benzerlerine eski Türk devletlerinde de
rastlanılmakta idi. Ancak Türkler, İslâmiyeti kabul ettikten sonra tıpkı Emeviler ve Abbasiler
döneminde olduğu gibi Mezâlim geleneğini benimsediler ve hattâ bu kurumu daha da
geliştirdiler. Tolunoğulları, Ihşidiler, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Atabeyler, Türkiye
Selçukluları, Eyyûbîler ve Memlûkler döneminde sultanlar, haftanın belirli günlerini
mezâlime ayırarak halkın şikayetlerini bizzat kendileri dinlemeye özen gösterdiler. Osmanlılar
döneminde ise “Mezâlim Divânı” veya “Mezâlim Mahkemeleri” adı altında bir kurum
bulunmamakla birlikte bu kurumun görevini “Divân-ı Hümayûn” yerine getiriyordu.
Osmanlı sultanları da zulme uğrayanların en büyük umudu, adaletin en keskin kılıcı
idiler. Bununla birlikte Türk ve hattâ bütünüyle İslâm tarihinde ilk olarak Musul Atabeyi
Nureddin Mahmud Zengi ve onun sarayında yetişip daha sonra müstakil bir devlet kuran
Eyyubî hükümdarı Selahaddin, bu mahkemeler için hususî binalar inşâ ettirmiştir. Bunlara
“Adalet Sarayı” manâsında “Dârü’l-Adl“ denildi. Eyyûbîler’in Mezâlim mahkemeleri
hususundaki yenilikleri bu somut adımlarla sınırlı kalmadı.


Tam Metin:

PDF

Refback'ler

  • Şu halde refbacks yoktur.


Creative Commons Lisansı
Bu eser Creative Commons Atıf-GayriTicari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.